EYVAH MEZUN OLUYORUM - 1
Mayıs ayına geldik. Bu ay final dönemi ve Haziran’da birçok öğrencimiz mezun olacak. Ben de bu yazımda mezun olmak ve iş hayatına adım atmak ile ilgili düşüncelerimi paylaşacağım.
Üniversitede son sınıfı bitirmek önceki yıllara benzemez. “Okul bitti, şimdi artık yaz tatili var, keyfimize bakalım tekrar okul başlayacak…” gibi bir güzellik yok artık hayatınızda. Şimdi sizin için planlanmış, hazırlanmış bir hayatın sonuna geldiniz. Bundan sonrasını siz belirleyeceksiniz.
Ben mezun olalı neredeyse 20 yıl oldu. Beraber mezun olduğum arkadaşların bu sürede neler yaptıklarını gözlemleme şansım oldu. Elimden on binlerce CV geçti. Mülakatlarda binlerce insanın kişisel serüvenini, kariyer yolculuğunu dinledim. Kötü haber: Hiç bir şey okulda olduğu, görüldüğü, planlandığı gibi gitmiyor! İyi haber: İşte tam da bu yüzden herkesin şansı eşit.
Okulda size sorulabilecek her şey size önceden verilen kitaplarda yazılıdır, çalışır ve sınavlarınıza girersiniz. Ancak okul sonrası hayatta artık sorunun nereden geleceği belli değildir. Bu yüzden iki hayat arasında ciddi fark vardır ve ne yazık ki okul başarısına bakıp ilerde kimin ne yapacağını kestirmek çok kolay değildir.
Mesleğim gereği bu konulara çok kafa yormuş bir insanım. İnsan kaynakları profesyonelleri olarak bizim görevimiz insanların iş yerindeki başarısını tahmin etmek ve bunu etkileyen faktörleri bilip, yönetmek.
Hani ortaokulda karne alırdık ve karnelerimizin iki bölümü olurdu. Birinde ciddi derslerimizin notları yazardı, diğerin de de hal ve gidişat yani davranışlarımız yazardı. Belki öğrenciyken bu ciddi dersleri çok önemsiyoruz ve karnenin diğer tarafında ne yazdığına ne biz ne de velilerimiz hiç bakmıyoruz. Ama inanın profesyonel hayatta teknik bilgi ve becerimiz kadar davranışlarımızın da önemi büyük. İş hayatında karnenin iki tarafına birden bakıyorlar. Yükünüz artıyor, imtihan daha zorlaşıyor yani.
Buna kısaca IQ ve EQ dengesi de diyebiliriz. IQ’yu herkes bildiğini düşünerek bu konuya girmiyorum. Ama iş hayatında başarı için EQ yani duygusal zekânızın da gelişmiş olması çok çok önemli. “Diploma sizi işe aldırır, duygusal zekânız ise terfi ettirir.” denir. Duygusal zekâdan kastedilen kendinizin ve diğer insanların duygularını anlama, yönlendirme, yönetme beceriniz. Buna bir örnek vereyim. Amerika da büyük ve meşhur bir bir ar-ge firması iyi üniversitelerin mühendislik bölümlerinin en başarılı öğrencilerini işe alırmış hep. Ama bir süre sonra görürler ki bu öğrencilerin yarısına yakını şirkette başarılı olamıyor ve sonuçta işten çıkarılıyor veya kendileri ayrılıyorlar. Bunun sebeplerini anlamak için bir çalışma yapıyorlar. Fark ettikleri şey, başarılı olan çocukların posta kutularında daha çok hareket olduğu. Yani bu çocuklar şirket içinde daha fazla ilişki kurmayı başarmışlar. Şirkete daha hızlı entegre olup, sosyal ilişki ağlarını geliştirmişler. Şimdi şunu soralım kendimize bu durum IQ ile mi ilgilidir yoksa bir duygusal zekâ gelişmişliğinin göstergesi mi? Bunu fark eden ülkeler, şimdi ilkokuldan başlayarak eğitim sistemlerine duygusal zekayı da geliştirecek içerikler koyuyorlar. Okuldayken bana en rahat gelen sınav tipi çoktan seçmeli olanlardı. 5-6 kişi bir araya gelip yaptığımız proje ödevlerinden nefret ederdim. Çünkü bu proje ödevlerinde beraber iş yapmanız gerekirdi. İş hayatı çoktan seçmeli bir sınav sisteminden çok proje ödevlerinden oluşan bir imtihan gibi. O yüzden başkaları ile olan ilişkilerimizi, kendimizin ve karşımızdaki kişilerin duygu ve davranışlarını da yönetmeyi ve geliştirmeyi öğrenmemiz gerekiyor.
İkna olmayanlar için bir örnek daha verelim. Bu sefer olay bir çağrı merkezinde geçiyor. Müşteri temsilcilerinin performansları ile işe girerken yapılan sınavların sonuçlarına bakıyorlar. Ve farkediyorlar ki performansı yüksek olanlar aslında giriş sınavından diğerlerine oranla düşük not alanlar. IK profesyonelleri için kafa karıştırıcı, can sıkıcı bir durum. Sebeplerini anlamak için daha derine inmeye karar veriyorlar. Buldukları şey daha da ilginç. Başarılı olan temsilciler online sınav esnasında Chrome ya da Firefox gibi bilgisayara sonradan manuel olarak yüklenmesi gereken tarayıcıları kullanmışlar. Düşük performanslı grup ise, sınavı Windows yüklü tüm bilgisayarlarda kurulu halde gelen Internet Explorer ile yapmış. Bu iki grup arasındaki temel fark nedir sizce? Basit. Başarılı olanlar mevcut şartların daha iyisi olabileceğini düşünen, bunun için aksiyon alan kişilermiş. Çağrı kayıtları dinlendiğinde de benzer sonuçla karşılaşmışlar. Hazır metinlere ve standart çözüm yollarına bağlı kalmadan, kendilerince pratik çözümler üreterek müşteri memnuniyetini arttırmışlar. Demek ki sınav yalnızca IQ’yu ölçmeye yönelikmiş, başarıda farkı yaratan ise EQ olmuş.
İşte bu yüzden biz İK profesyonelleri olarak diyoruz ki okuldaki derslerimiz kadar yaptığımız stajlar, part time çalışmalar, proje ödevleri, öğrenci kulüplerindeki çalışmalar, aile içinde alınan sorumluluklar ve hatta daha küçük bir çocukken sattığınız simitler, limonatalar, sular… gibi küçük tecrübelerin de duygusal zekanızın gelişimine katkısı çok büyük. Bütün bunlar da bizi davranışların çok önemli olduğu iş hayatına hazırlaması bakımından en az aldığınız dersler kadar etkiye sahip.
Ben bunların hiç birini yapmadım, çocukken limonata bile satmadım ama mezun oluyorum diyorsanız ne olacak? Sorun yok, önemli olan farkındalık. Karnenin iki tarafı da önemli diye bilelim ve buna kafa yoralım. Dikkat edelim ve destek almaya açık tutalım kendimizi. Sosyal becerilerimizi geliştirmek için çaba sarf edelim. Her fırsatı, her tecrübeyi değerlendirelim.
Bir sonraki yazımda kişisel maceramda benim için vazgeçilmez ve o ölçüde kurtarıcı olan, etrafımdaki insanları da başarıya ve mutluluğa götürdüğünü gözlediğim üç şeyden bahsedeceğim.
Sağlıcakla kalın.
EYVAH MEZUN OLUYORUM - 2
Evet. Şimdi mezun olup hayatın soğuk sularına adım atıyoruz. Hayatın soğuk suları, rüzgâra göre kimi zaman azgın dalgalara, kimi zaman sütliman denizlere ulaştırıyor insanı. Kişisel maceramda benim için vazgeçilmez ve o ölçüde kurtarıcı olan, etrafımdaki insanları da başarıya ve mutluluğa götürdüğünü gözlediğim üç şeyden bahsedeceğim bu yazımda. Belki böylece ümit ederim ki bu kritik dönemdeki yükünüzü hafifletmenize yardımcı olmuş olurum.
Bunlardan ilki, hiç bir şartta kendini ihmal etmemek.
Kafka’nın bir sözü var: Sen bir ödevsin, ortada talibin yok. Yani seni geliştirecek, olgun, başarılı, mutlu kılacak çabayı senden başkası gösteremez. Bu çabayı eksiltmen, kendini gerçekleştirmede ve kendine özende tembellik göstermen senin kendine ihanetindir. Bütün ilgilerinizin ve çabanızın işe ve kariyere yönelik olması da gerekmez. Başarı hikayelerinin pek çoğunda farklı ilgi dönemleri ve bunların hayatlarındaki mühim yeri anlatılır. Mesela Steve Jobs, bir dönem kaligrafi ile ilgilendiğini ve bunun Macintosh yazı fontlarında ne kadar işe yaradığından bahseder. Psikoloji okurken aldığım felsefe derslerinin ve yaptığım okumaların iş hayatında ve hatta özel hayatımda, meselelere dar kalıplarla değil de, üstten, genel bir bakış ile bakabilmeyi bana kazandırdığını düşünürüm hep.
Başarılı ve mutlu olmanın bir diğer vazgeçilmezi, aslında ilk maddenin de bir yansıması: hayatta yalnız olmadığını bilmek.
Senin kendin için çabalayacak yaşa gelmen neredeyse yirmi yılı buluyor. Doğadaki canlılar içinde başlangıçta korunmaya en çok muhtaç olanın insan yavrusu olduğu söylenir. Bunu bize parayla alınamayacak bir kalitede sunan ilahi bir tasarım var. Kültürümüzde, geleneğimizde bize sürekli anne ve babaya hürmetin tavsiye edilmesi boşuna değil. Anne sütü gibi, onlardan aldığınız her değer isteseniz de, istemeseniz de bütün hayatınız boyunca gittiğiniz her yere sizinle gelecek. Psikoloji bilimi söylüyor bunu. Anne ve babayla kurulan ilişkilerin diğer tüm ilişkiler için temel bir form olduğu dile getiriliyor. Orayı ihmal ederek, başka ilişkilerde başarılı olmak mümkün değil, iş ilişkisi bile olsa. Bilinci oluşturan şey hafızadır. Kişisel tarihimize ve hafızamıza sahip çıkmaksızın kendimizin bilincinde, yani farkında olmamız mümkün olmaz. Nereye giderseniz ailenizin ve sevdiklerinizin yani değerlerinizin sizinle olduğunu bilin. Bunun vereceği aidiyet duygusunun yeri hiçbir şeyle doldurulamıyor ve bu eksikliğin modern metropollerin yalnız bireylerinin en büyük sorunlarından biri olduğu söyleniyor.
Mimar Sinan bunu pergel metaforu ile anlatıyor. Pergel’in iki ayağı birden yerden kesilirse işe yaramaz, mutlaka bir ayağının yere sabitlenmesi lazım ki öteki alabildiğince açılsın ve çalışsın. Mimar Sinan, beni sabit kılan şey Osmanlı değerlerim diyor. Öylece sağlam bastım ve pergelin öteki ucunu açarak tüm imparatorluk coğrafyasını gönlüme göre donattım diyor. Ailemizle, kültür ve tarihimizle olan bağımızı kestiğimizde bizden geriye hiç bir şey kalmaz.
Üçüncü ve son konu ise sevdiğiniz işi yapmanız.
Başarıyı ve mutluluğu birlikte kullandım dikkat ettiyseniz. Bunun benim işime olan sevgimden kaynaklandığını düşünebilirsiniz. Evet, işimi seviyorum ve bu sevginin başarı-mutluluk çiftini birlikte getirdiğini düşünüyorum. Sabah uyanınca sevdiğin bir işe gidecek olmak bütün hayata yayılan bir mutluluk olabilir ve sevdiğin bir işi yapıyor olmak da başarının olmazsa olmazı zaten. Bunun için sizin de biraz farkındalığınızı artırmanız, seçici olmanız ve gerçekte ne istediğiniz üzerine kafa yormanız gerekiyor. Bu biraz neyi tercih ettiğinizle de alakalı. Tercihlerimizin farkına varmalıyız. Mesela denilir ki iş hayatında çalışanları motive eden beş unsur vardır:
Ne yaptığınız, yani içerik motivasyonu.
Bu işi kimlerle yaptığınız, yani sosyal motivasyon.
Yaptığınız işin sizi ne kadar geliştirdiği, yani gelişim motivasyonu.
Ne kadar para kazandığınız, yani finansal motivasyon.
Yaptığınız işin size ne anlam kattığı, yani kimlik motivasyonu.
Benim tecrübem şudur ki ne iş yapmak istediğinizi doğru seçtikten sonra önceliği gelişim ve kimlik motivasyonuna vermeniz çok önemli. Zira kendini gerçekleştirmek insanın en yüksek motivasyonudur ve insanoğlu olarak anlamlı işler yaptığını düşünmek en acil ihtiyacımızdır.
Hepinizin kendinizi ve değerlerinizi keşfetmenizi ve sahiplenmenizi, başarı hikâyeleri yazdıracak güzel işleri gerçekleştirmenizi ve mutlu, başarılı ve anlamlı bir hayat sürmenizi dilerim.
Mutlu haftalar!